Küçük bir tebessüm,
içten bir selâm,
Dosta hatır soran, bir iki kelâm,
Kısaca diyor ki, insana İslâm;
İhlâsla yaptığın, herşey ibâdet.
Doğuştan var olan, îman
özüyle,
İlimler kaynağı, Kur’ân sözüyle,
Maddeye hükmeden, gönül gözüyle;
Herşeyde bir mânâ, görmek ibâdet.
Kalbin, ‘istem dışı’
vuruşlarını,
Göklerin, direksiz duruşlarını,
Maddenin verdiği, ipuçlarını;
Akıl tığlarıyla, örmek ibâdet.
Bahar tenindeki, binbir
kokudan,
Binbir kanattaki, renkli dokudan,
Balıktaki pul pul, gümüş takıdan;
Onu ‘Vâreden’ e, varmak ibâdet.
Gönül buzlarını,
sevgiyle delmek,
Melekle insanın, farkını bilmek,
Kulda kusur varsa, affedip silmek,
Kırılmış bir kalbe, girmek ibâdet.
Ölümün açtığı, derin
yarayı,
Kapatmaz.. Versen de, köşkü sarayı.
Bir evlâd kaybeden, bahtı karayı,
Dilin merhemiyle, sarmak ibâdet.
Bakıp da kişinin
amellerine,
Dünyayı terkedip, giden birine;
Cennet cehenneme hüküm yerine,
Kulluk sınırında, durmak ibâdet.
Bir ‘fiskos’ modası,
almış yürürken,
Gıybet, günden güne, rağbet görürken,
Şeytânî dürtüler, nefsi bürürken,
Diline bir kilit, vurmak ibâdet.
“Neme lâzım” sözü,
korkuya perde,
Hiçbir zaman devâ, olmadı derde.
Zorbanın, hükümdâr olduğu yerde;
Mazlum hesabını, sormak ibâdet.
* * *
Bir rüyâ tokluğu, dünyalık sefâ,
Gör ki; ne cânânda, ne canda vefâ.
O Dost pınarından, günde beş defa;
Secde şerbetini, içmek ibâdet.
İftar saatinde, paslı
dillerle;
Sağnak dualardan, kopan sellerle;
Yedi kat semâyı, delen ellerle;
Nîmet sofrasını, açmak ibâdet.
Şeytan der ki: zinâ,
içki ve kumar,
Beşere vurduğum, en büyük şamar,
Vah ki; o şamardan kimler ne umar.
Dost ile düşmanı, seçmek ibâdet.
Sanma ki; mezarlık,
tenhâ, korkulu,
Duâlar bekleyen, ruhlarla dolu.
Kim ki; kabristana, düşerse yolu;
Bir fatihâ ile, geçmek ibâdet.
Hakk aşkıyla doruklara
çıkıp da;
Beytullah’a, kalp gözüyle bakıp da;
Gönül tüllerinden, kanat takıp da;
O çorak çöllere, uçmak ibâdet.
Servet, şöhret, makâm,
nişan ve ünvân;
Hepsi, bu dünyada birer imtihan.
Tut ki; alkışlarla, dolsa da cihân,
Gurur ve kibirden, kaçmak ibâdet.
Firdevs’e adaydır,
gelen her beden,
O’na ancak varır, Kur’ân’la giden.
Bize fırsat için, ömür lûtfeden;
Lâtif Sevgili’ye, azdır ibâdet.
En zorlu düşmana,
savaşlarıyla,
Mekke’de atılan, çöl taşlarıyla,
Dökülen, pişmanlık göz yaşlarıyla;
Sel sel Arş’a taşan, hazdır ibâdet.
Allah aşkı ile,
dolanlar için;
O yüce makâm’ı bulanlar için;
Namazı, mîraç’la, kılanlar için;
Âşıktan Mâşûk’a, nazdır ibâdet.
Vehim sislerini, alıp
götüren,
Vâroluş sırrını, çözüp bitiren,
Ruh ile maddeye, ‘bir’lik getiren,
Mânâ hamurunda, özdür ibâdet.
Hani, kâinatın sınırı
nerde?
Göz nereye baksa, bir kara perde.
Fizik ilimlerin, sustuğu yerde;
Karanlığı delen, gözdür ibâdet.
* * *
Biliyorsa eğer, göz bakmasını;
Bir ziyafet görür, çorba tasını.
Dünya sofrasının, her lokmasını,
Nîmet bilinciyle, tatmak ibâdet.
Her gece, uykuya
dalmadan önce;
Hesaba dalıp da, inceden ince;
Rabb’in huzurunda, durup kalbince,
Şehâdet getirip, yatmak ibâdet.
O, sabâ makâmı, tiz
perdelerden,
Çağlayıp inerken, minârelerden,
Yağarken sabahın nûru seherden;
Yorganı fırlatıp, atmak ibâdet.
Bir görünmez kazâ, olsa
da neden,
Hasta yatağında, kıvransa beden,
Mevlâ’dan gelene, isyân etmeden,
Sancılara sabır, katmak ibâdet.
Ahlâkın güzeli, Rabb’in
nîmeti;
Kusur gizleyene, açar Cenneti.
Taa mezara kadar, dost emâneti;
Sırları kusmadan, yutmak ibâdet.
Şu insan bedeni, gör
ki; mû’cize,
Her hücresi Hakk’tan emânet bize,
Damla karışmadan, henüz denize;
Nefes kıymetini, bilmek ibâdet.
Elinde neşterle, hasta
başında;
Belinde silahla, sınır taşında;
Yol kesen eşkiyâ, kâtil peşinde;
Görev inancıyla, dolmak ibâdet.
İnsanı hor görüp,
küçümsemeden,
Peşin yargılarla; “câhil” demeden,
Cübbesiz olsa da, her kim söz eden;
İlim payı varsa, almak ibâdet.
Herşeyde bir sebep,
vardır elbette;
Bütün düğümlere, çözüm niyette.
Yaşanan her hayır ve musibette;
İlâhî bir mesaj bulmak ibâdet.
Bilim; temellere, hızla
inerken,
Kubbede güneşler, yanıp sönerken;
Mikrodan makroya, bu çark dönerken;
Durup, düşünceye dalmak ibâdet.
Bu ölüm telâşı, bu
korku neden?
Ayrılacak bir gün, can ile beden.
Gerçeği görüp de; henüz ölmeden;
Ölümle, arkadaş olmak ibâdet.
Kimi görmez, önündeki
aşını,
Dolu görür, başkasının boşunu,
Bırakıp da, kıskançlığın peşini,
Hasedi, şükürle yıkmak ibâdet.
Sevgi; sabunudur, gönül
kirinin.
Rahmet bedeli var, her özverinin.
Hele bu dünyadan, giden birinin;
Varsa, kul borcunu, silmek ibâdet.
Geçim çarkı, helâl
suyla dönerken,
Yollara düşüp de, her sabah erken,
Allah’ın adıyla, işe giderken;
Atılan her adım, ayrı ibâdet.
Cengiz Numanoğlu
(1991)
Anasayfa
Sonraki şiir
Şiir sayfaları
|